PETRA; ZAMANIN ÖTESİNE YOLCULUK
- Seda İris Özkan

- 30 Eyl
- 4 dakikada okunur
Haydi birlikte bir yolculuğa çıkalım…Milattan öncelere uzanan.
Size Petra yolculuğumuzdan bahsetmek istiyorum. 5 yıl önce tanrılar ve tanrıçalar eğitimi almaya başlamıştım. Bu eğitim sümerlere kadar dayanan yazılı metinlerden. Bizim antik dönem atalarımızı, onlarla olan genetik bağlarımızı, dünya üzerinde nerelerde yaşadıklarını, hangi alanlarda onlar için tapınaklar inşa edilmiş, ley hatları üzerine ve onların hikayelerini dinlediğimiz eğitimin içinde bir görsel gösterdi hocamız. İlk gördüğüm anda büyülendim ve bakakalmıştım. Çok tanıdık, çok büyüleyiciydi benim için. Gördüğüm an orayı görmeye niyet ettim.
Dünyada görmek istediğim yerlerin ilk sırasındaydı. Her yıl bu niyeti tekrar ettim 3. Yılda bir öğrencim Petra’ ya gitti; “ Oraya gittiğimde seni çok hissettim, sana bir hediye getirdim” dedi. Petranın kapısından bana oranın magnetini getirmiş. O magnete bakarken kaldım öylece gözlerim doldu ve içimden dedim ki “benim seni görmeyi arzuladığım gibi, biliyorumki sen de beni davet ediyorsun”. Niyetimi tazeledim. Bu olayın üzerinden 1 yıl geçti ve yatmadan önce bir niyete girdim. Dedim ki; bana birlik bilincini nasıl uyandırırım yolu gösterin. Rüyamda çok sevdiğim öğretmenim Çetin hocayı gördüm ve bana “Petra’ ya git ve yanında insanları da götür “dedi, uyandım. Çok etkilendim bu rüyadan. Ve aradan bir yıl daha geçti.
Bir gün Özgür’ le otururken ona dedim ki bir tatil yapalım yurt dışına iki günlük kaçalım. Hemen başladı bakmaya Gürcistan, olmaz, Karadağ, olmaz, Ürdün olur mu dedi. Ben çığlık attım aa Petra’ ya gidelim evet dedim. Gözlerim doldu şok etkisindeydim. Niyetimi unutmuşum ve ben bırakınca o kendini gösterdi elini uzattı. Bir şeyi çok istersin olmaz ama sen artık o arzudan da özgürleştiğinde o sana gelir, tam olarak böyle olmuştu. Beş gün sonra yola çıkacaktık bir tarafım çok heyecanlı diğer tarafım eve gidiyormuş gibi rahat ve güvende hissediyor.
Ve o gün geldi biz yola çıktık. Sabaha karşı Ürdün’ deydik. Araç kiralayıp hiç uyumadan Petra’ ya devam ettik. İçeri girmek için bilet aldık. Ürdün ün para birimi dolara endeksli ürdün dinarı olarak geçiyor, baya yüksek bu arada bu notu da vermek isterim :) İçeri girdik Petra kart postallarda gördüğümüz o kapıdan ibaret değilmiş arkadaşlar. Orası bir şehir ve şehrin adı Petra’ imiş. İçerideki kayalar güneşin yansımasıyla renkten renge giriyor. Binlerde yıl önce kurulmuş bu şehirde Nebatilerin, Romalıların, İskender in, Perslerin, Musa’ nın, ayak izleriyle karıştı ayak izlerimiz. Musa kendi halkını Mısır dan çıkardığında İsrail’ e olan yolculuğu 40 yıl sürdü. Ve bincelerce yıl öncesine zamanda yolculuğa çıktık.
Kayaların rüzgarla, sularla aldığı şekilleri izlerken büyülenmiştim. Nebatiler müthiş taş oyma ustaları. Her yerden bir sanat eseri fışkırıyordu sanki. Bu yolculukta yapılarla birlikte develer, atlar, köpekler görüyorsun. Gerçekten tam olarak zamanda yolculuk hali. Ve yürürken ileride bir aralıkta El Hazne’ yi gördüm (bizim Petra görseli olarak gördüğümüz o kapının adı El Hazne). Kalp ritmim değişti. Özgür’ le bir kayanın dibinde durduk ve birlikte adama niyet yaptık. Yaptığımız bu yolculuk bütüne birlik bilincine hizmet etmesini diledik. Sonra yavaş yavaş El Hazne’ ye doğru geldik. O an her şey durdu, sustu. Büyülendim, binlerce yıl öncesinde bu yapıyı yapan insanların adanmışlığı beni çok etkiledi. Ve 5 yıldır hayal olan bir niyetin gerçekliğini anlamaya çalışırken, hayal mi gerçek mi algım karıştı.
Hiç kendini bir hayalin içinde buldun mu, rüya mıydı gerçek mi karışırsın ya tam olarak böyle bir histi ve gözümden yaşlar akmaya başladı, kalbim açıldı. Nedenini bilmiyorum ama hissim zamanın bir yerlerinde belki benim, belki atalarımın buralarda parmak izleri var.
El Hazne aslında 3 katlı bir yapı. Hazne de hazine demekmiş. 3. Katı yeni keşfedilmiş. Kayaları yukarıdan aşağıya doğru oyarak yapmışlar. Kapıda isis, Venüs ve Athena’ nın heykelleriyle birlikte Kartal motifleri vardı. Petra 3 tanrıçaya atfedilerek yapılmış. Bir üçgen vardı kapıda ve onun içine İsis’ in tacını yapmışlar. Kartal Enlil’ in (Zeus) sembolizmasıdır. Bu yapı paganik dönemden tanrılar ve tanrıçalar döneminin motiflerini taşıyor. Ve sonrasında medeniyetler değiştikçe yapı üzerinde oynamalar oluyor ama en büyük tahribatı islamiyete geçiş sürecinde yaşıyor, şuan tanrıçaların yüzleri görünmüyor zarar verilmiş. Ama ne olursa olsun görkemini hala taşıyor, görülmeye değer. El Hazne’ deki sürecimizden sonra antik alanı gezmeye başladık. Özgür burada bir seremoni alanı var gelmişken görmeliyiz dedi. Ve birlikte uzun soluklu bir tırmanışa geçtik. Saatler süren bu tırmanışta o yapıyı yapanların torunlarıyla karşılaştık. Sarp kayalıkların arasında bir anda yatan bir kadın görüyorsun, tepelere semaver taşımış çay içen insanlar var. Çok misafirperverler hemen davet ediyorlar. Bir bedevi gördük atına binmiş yanında bir köpekle seremoni alanına çıkmış çayını demlemiş turistleri karşılıyor. Sanki tapınağın muhafızı gibi. Seremoni alanında bizde o alanın ruhuna bir hediye vermek istedik ve müzik yaptık.
Bir sürü turist vardı. Dünyanın 7 harikasından biri Petra. Çölde sessizliğin içinde sadece rüzgarın sesini duyduğunu düşün. Seremoni alanının, hemen karşısındaki dağ Nebo dağı. Yerliler oraya yılan dağı diyorlar. Nebo; mitolojik olarak Ra’ anın oğlu ve onların klanının sembolü ise Yılandır, batı klanı olarak geçer. Bizim bulunduğumuz bölgede de kartal var doğu klanını sembolize eder. (İleride merak edenlere böyle bir eğitim açacağım). Binlerce yıldır bu isimle anılan dağın arkasındaki sebebini bilmesede, aslında kollektiften bu sembollerin hala çalıştığını görmek beni çok etkiledi.
Tabi bu arada yukarıda müzik yaptıktan sonra ben ayakkabılarımı giymek için eğildim ayağa kalktığımda Özgür yok olmuştu. Panikledim, telefonlarımız kapalı, dilim zayıf nasıl bulacağım diye çok korktum hatta mini bir panik atak yaşadım, tepeye tırmanırken de yaşadım. Burada bir şey olsa kimse müdahale edemez dedim içimden. İnsan zihni çok enteresan bir mekanizmayla çalışıyor. Bir süre aradım o panikle ve kaybettiğim yere geri dönüp bağırdım Özgür oradaydı merdivenin hemen altında o da şaşırdı benim halime. Ama o tapınak bize bişey yaşattı, oradaki bedevi bize kendi yaptığı çaydan ısmarladı benim hala elim ayağım titriyor, Özgür de bedeviye anlattı durumumu, bana dedi ki; bazen kaybolmak iyidir kız kardeş. Çok sade ve derin bir cümleydi benim için.
İnsan ne kadar korkuyor kaybetmekten, kaybolmaktan bana güzel bir yüzleşme oldu. Ona da selam olsun. Ve biz yavaş yavaş dönüş yoluna geçtik, her kayaya sanat yapmışlar, havuzlar, kabartmalar ve buralarda hala yaşayan insanlar var. Taşlar, kartpostallar, takılar satıyorlar… Hiçliğin ortasında zamanın çok ötesinde yaşamlar var. Petra bana zamanda yolculuk deneyimi yaşattı. Gezinin devamı bir sonraki blog yazımda. Sevgiler…
SEDA İRİS


















Seninle bu deneyimi paylaştığım için çok mutluyum 🙏